1. Haberler
  2. Sağlık
  3. Dünyada Milyonları Etkileyen Sessiz Pandemi: Migren

Dünyada Milyonları Etkileyen Sessiz Pandemi: Migren

Dünyada Milyonları Etkileyen Sessiz Pandemi: Migren
Dünyada Milyonları Etkileyen Sessiz Pandemi: Migren
Paylaş

Bu Yazıyı Paylaş

veya linki kopyala

Migren, yalnızca şiddetli bir baş ağrısı değildir. Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ) verilerine göre migren, kadınlarda engelliliğe yol açan hastalıklar arasında ikinci sırada yer almaktadır. Yapılan geniş ölçekli çalışmalarda, dünya nüfusunun yaklaşık %14’ünün migren tipi baş ağrısından etkilendiği ve bu durumun günlük yaşam kalitesini ciddi şekilde düşürdüğü gösterilmiştir.
Ancak önemli bir gerçek göz ardı edilmemelidir: Her migren benzeri ağrı gerçekten migren değildir. Bazı hastalarda altta yatan neden, beyin tümörü, damar anomalisi veya başka bir nörolojik hastalık olabilir.

Migrenin Gerçek Yüzü

Migren genellikle zonklayıcı tarzda, başın tek tarafında hissedilen, bulantı, kusma, ışık ve ses hassasiyetiyle birlikte seyreden bir ağrıdır. Hormonal dalgalanmalar, stres, uykusuzluk, açlık veya hava değişimleri migren ataklarını tetikleyebilir.
Ancak uzun süren, karakteri değişen veya sabahları daha şiddetli başlayan baş ağrılarında mutlaka dikkatli olunmalıdır. Çünkü bu belirtiler, basit bir migren değil, beyin dokusunda gelişen bir kitle basısının ilk işaretleri olabilir. Erken dönemde yapılan tetkikler, gerekirse uygulanan beyin tümörü ameliyatı ile hastalığın ilerlemeden tedavi edilmesini sağlayabilir.

Bilimsel Veriler Ne Diyor?

2022 yılında Frontiers in Neurology dergisinde yayımlanan bir çalışmada (Amiri et al.) migrenin yalnızca nörolojik bir ağrı sendromu değil, aynı zamanda hormonal, genetik ve çevresel etkenlerin etkileşimiyle ortaya çıkan kompleks bir hastalık olduğu vurgulanmıştır.
Migren, kadınlarda erkeklere oranla üç kat daha sık görülmekte; stres, hormonal değişiklikler ve uyku bozuklukları en önemli tetikleyiciler olarak öne çıkmaktadır.
Ayrıca migrenin, kalp-damar hastalıkları, depresyon, anksiyete ve obeziteyle de yakından ilişkili olduğu belirtilmiştir.

Lipton ve ark. (2018) tarafından yürütülen Chronic Migraine Epidemiology and Outcomes (CaMEO) çalışması, migrenin tek tip bir hastalık olmadığını, farklı klinik ve biyolojik alt gruplardan oluştuğunu ortaya koymuştur. Araştırmacılar, yaklaşık 12.000 migren hastasının komorbiditelerini (eşlik eden hastalıklar) ve birlikte görülen durumlarını analiz ederek doğal alt gruplar tanımlamıştır. Sonuçlara göre, migren çoğunlukla anksiyete, depresyon, uyku bozuklukları, obezite ve kardiyovasküler hastalıklarla birlikte görülmektedir. Özellikle kronik migren hastalarında bu eşlik eden durumların sıklığı belirgin şekilde artmıştır. Çalışma, migrenin yalnızca baş ağrısı değil, multisistemik bir hastalık olduğunu; tedavi planlamasında hastanın duygusal, metabolik ve vasküler durumunun birlikte değerlendirilmesi gerektiğini vurgulamaktadır. Bu bulgular, klinisyenlere migren yönetiminde kişiselleştirilmiş tedavi yaklaşımlarının önemini hatırlatmaktadır.

Scher ve ark. (2019) tarafından yürütülen Chronic Migraine Epidemiology and Outcomes (CaMEO) çalışmasının bu alt analizi, migrenin erkeklerdeki epidemiyolojik özelliklerini kapsamlı biçimde incelemiştir. Çalışma, erkeklerde migrenin kadınlara göre daha düşük sıklıkta görülmesine rağmen, yaşam kalitesi üzerindeki etkisinin benzer derecede yıkıcı olduğunu ortaya koymuştur. Katılımcıların büyük kısmında baş ağrısına uyku bozukluğu, stres, depresif belirtiler ve yorgunluk gibi faktörlerin eşlik ettiği bildirilmiştir. İlginç biçimde, erkek migren hastalarında tedaviye başvurma oranı kadınlara göre daha düşüktür, bu da tanı gecikmesi ve kronikleşme riskini artırmaktadır. Araştırma, migrenin erkeklerde sıklıkla “göz ardı edilen bir hastalık” haline geldiğini, oysa doğru tanı ve erken tedavi ile iş gücü kaybının ve yaşam kalitesi düşüşünün önlenebileceğini vurgulamaktadır. Sonuç olarak, migrenin erkek popülasyonda da ciddi bir nörolojik ve toplumsal yük oluşturduğu belirtilmiştir.

Vetvik ve MacGregor (2017), migrenin cinsiyetler arasındaki farklılıklarını çok boyutlu bir şekilde ele almıştır. Makalede, migrenin kadınlarda erkeklere göre yaklaşık üç kat daha sık görüldüğü ve bu farkın özellikle ergenlik sonrası dönemde belirginleştiği bildirilmiştir. Araştırmacılar, bu durumun temelinde hormonal etkiler, özellikle de östrojen düzeylerindeki dalgalanmaların önemli rol oynadığını vurgulamıştır. Östrojenin trigeminal sinir sistemi, nörotransmitter salınımı ve damar tonusu üzerindeki etkileri, migren ataklarının sıklığı ve şiddetini artırabilmektedir. Ayrıca kadınlarda migren ataklarının sıklıkla menstrüel dönem, gebelik ve menopoz dönemleriyle ilişkili olduğu belirtilmiştir. Erkeklerde ise migren genellikle stres, uyku bozukluğu ve çevresel tetikleyicilerle ilişkilidir. Makale, cinsiyete özgü patofizyolojik mekanizmaların anlaşılmasının, migren tedavisinde kişiselleştirilmiş yaklaşımların geliştirilmesi açısından kritik olduğunu vurgulamaktadır.

Migren Mi, Başka Bir Neden Mi?

Klinik pratikte migren tanısı genellikle öyküye dayanır. Ancak bazı durumlarda görüntüleme gerekebilir. Ani başlangıçlı, giderek kötüleşen veya nörolojik bulgularla seyreden baş ağrılarında BT veya MRG incelemeleri yapılmalıdır.
Bu incelemeler sayesinde, bazen migren zannedilen ağrının aslında beyin tümörü ameliyatı gerektirecek kadar ciddi bir patolojiden kaynaklandığı ortaya çıkabilir.

Migren, modern çağın “sessiz epidemisi” olarak tanımlanmaktadır.
Dünyada milyonlarca insan bu hastalıkla yaşamını sürdürmekte, çoğu zaman tanı veya tedaviye geç ulaşmaktadır.
Migreni doğru anlamak ve her baş ağrısının ardında daha ciddi bir neden olabileceğini unutmamak gerekir. Erken tanı, uygun tedavi ve uzman değerlendirmesiyle hem yaşam kalitesi artar hem de ciddi nörolojik hastalıkların önüne geçilebilir.

Dünyada Milyonları Etkileyen Sessiz Pandemi: Migren
Yorum Yap

E-posta adresiniz yayınlanmayacak. Gerekli alanlar * ile işaretlenmişlerdir